24 Şubat 2017 Cuma

Huzursuzluk

8 yaşındaki bir çocuğa ölmeden önce "Ben bir insandım." dedirten Orta Doğu. Coğrafyasının, inancının, kültürünün ve geçmişinin kaderini yaşayan bir millet. Acının tüm eşiklerini aşmış ve vardıkları yerde hiçbir empati gücünün karşılamadığı, tarifi hayli zor fakat bu dünyadan olmadığı kesin olan "ilgisiz" bakışlı, tüm insanlığa olan inancını yitirmiş, merhameti reddeden gururlu kadınlar. İyi niyet ve saf sevgiyi büyü zannederek ürken bir cahillik... Bir meleği şeytanlaştıran ve nice meleklere zulmedenler. Ve de tüm bunların şahidi olmanın sorumluluğu ve huzursuzluğu... Sezen Aksu " tüm acılarımızı söylemişsin" demişti Livaneli'ye. Huzursuzluk ile bir yenisi daha eklenmiş. Kitabı okurken "lütfen buradaki hiçbir olay gerçekte yaşanmamış olsun" diye ummaktan kendinizi alamayacaksınız ve yaşanmış olduğunu bilmenin huzursuzluğunu hissedeceksiniz. Zülfü Livaneli'nin anlatımını ve yarattığı karakterleri övmeye gerek duymuyorum ki siz zaten biliyorsunuz.

İrem Tuğhan Yiğitoğlu

4 Şubat 2017 Cumartesi

Kubilay Han Üzerine Notlar

Cengiz Han'ın torunu Hülagü'nün ağabeyidir Kubilay Han. Ayrıca Çin'in neredeyse tamamına hükmetmiş. Bu referanslar kendisine ilgi uyandırmaya yetiyor. Bu kitap Marco Polo'nun Çin'e o dönemki ismiyle Hitay bölgesine yaptığı geziyle düştüğü hayretle ve şaşkınlıklarla doludur. Her seyahatname gibi kitapta belli bazı abartı halleri var. Fantastik romanlar da oluşturulmuş bir dünyanın içinde geziyormuş hissi uyandırıyor. Oldukça farklı adetler, değişik insan grupları kitabı okutacak gerekli merak duygusunu uyandırıyor. Kağıt para kullanımından, prefabrik diyebileceğimiz taşınabilir saraylara, hiç erzaksız sadece bindiği atın kestiği damarından içtiği kanla 10 gün kadar at süren askerlere... Bazı kısımlarda verilen sayı ve açıklayıcı anlatımlar dışında akıcılık sıkıntısı yok. 90 sayfalık bu kısa seyahatname Kubilay Han tarafından şehirlerini dolaşmak ve anlatmakla görevlendirdiği Marco Polo'nun eserinin sadece Kubilay Han üzerine olan kısmından oluşuyor. Keyifli okumalar.


Oğuz

16 Ocak 2017 Pazartesi

1984

Kitap hakkında ilk olarak "ürkütücü" tanımını yapmazsam yazıya başlayamam. Bilmiyorum, bir romanı okurken kendimi baş karakterin yerine normalden biraz fazla koyuyorum galiba. Diğer türlü olmuyor. Karakterle bütünleşmem, olaylara tamamen onun gözünden bakabilmem, olayın tümüyle içine girebilmem lazım. Bazı kitaplarda da bunu büyük oranda başardığımı düşünüyorum.  1984 de onlardan biri. Kendimi direkt olayda hissettiğim bir kitap.

Kitabın başı, insanı hemen içine çekecek şekilde yazılmış. Dünya Okyanusya, Doğu Asya ve Avrasya olarak üç ülkeye bölünmüş durumda. İçinde yaşanılan ülkenin (Britanya, Okyanusya) ve dünyanın akıcı bir tasviri ve birtakım aksiyonlarla sürekli diri tutuyor okucuyu. O safhayı geçtikten sonra zaten alışmış oluyorsunuz ve içinizde sürekli kitabı okuma, sayfaları ilerletme ve sonunu görme arzusu doğuyor. Bir yandan da müthiş bir korku ve algı imparatorluğunun içinde yaşamaya başlıyorsunuz. Şahsım adına kitaptaki distopyadan reele geçiş süreçleri pek çabuk olmadı. Bir süre böyle etrafa bakındım falan. Mutfakta dinleme cihazı olsaydı ne yapardık şeklinde olaylara yaklaşmalar, dudak kıpırdatmadan konuşma antrenmanları gibi birtakım paranoyak işler yaptım.

İçerisindeki olaylar hakkında ne detay versem ne yorum yapsam spoiler olabileceği için pek yazamıyorum açıkçası ama kitap, dediğim gibi bence bir miktar korkutucu. Yani korkutucu doğru kelime mi emin değilim ama geriyor insanı. Tavsiyemdir, hızlı biter keyif verir. Okuyunuz efendim.


Eren

27 Aralık 2016 Salı

İstanbul Hatırası

Geldik yine bir Ahmet Ümit romanına daha. Okuduğum en iyi polisiye yazarı diyemem. Yine de en çok okuduğum yazar olmasını sağlayan şey bence romanını sahiplendirmesi. Başkomiser Nevzat, Ali, Zeynep, Evgenia veya diğer karakterler yaptıkları işlerde ve konuşmalarda sizi taraf yapıyor. Romanlarda geçen kişilerin yerine kendinizi koyabiliyorsunuz. Mekan neredeyse tüm romanlarda İstanbul. Yani kitapta geçen kişi ve yerler hayalden gerçeğe doğru yaklaşıyor. Samimiyet mi diyeyim okuyanı karakterlerin içine sokup onun gözünden görmesini sağlaması mı diyeyim bilemediğim bir güzel yanı var. Dili ve anlatımı da güzel olunca hızlıca sıkılmadan tat alarak okutuyor kendini. İstanbul Hatırası bana göre en güzel 3-4 romanından biri. Biraz fazla kovalamaca, arada İstanbul tarihini 'baya okumuşum biraz mola vereyim' demeniz için fırsat olarak görürseniz kitaplığınızda güzel bir yeri hak edecektir.


Oğuz

24 Aralık 2016 Cumartesi

Hz İnsan

'İnsan insanı insanda tanır' imiş.Sorular üzerinden ilerleyen felsefî bir kitap.Eğer herşeye peşinen verilmiş bir cevabınız varsa okurken rahatsız olmanız muhtemel.Eleştirel okuma yöntemiyle ilerlemeye gayet müsait.Zaten kendisi de sorgulayarak, bir neticeye varırken dahi durup düşünerek yazılmış bir eser.Hz.İnsan'ın kim olduğu ve vasıfları anlatılmış.Hakikate talip olmanın ne demek olduğu/olabileceği tartışılmış.Ayrıca yazarın bir özelliği olarak, klişelerin-çarpıtılmış düşüncelerin gürültüsünden uzakta bir gezintiye çıkıyoruz okudukça.Kavramların ve kelimelerin sahih anlamlarının peşine düşüyoruz.Tevazu, doğunun ve batının cinsellik anlayışı, dil gibi farklı konular üzerine farklı bir eser.Özellikle 'Şair, dervişin kardeşidir' yazısı modern şiiri anlamak isteyenlerin dikkatini çekecektir.


Burak

19 Aralık 2016 Pazartesi

Yanılgılar ve Düşler Üzerine

Freud’un üç cilt olarak derlenen psikanalize giriş derslerinin ilk kitabı. Yanılgılar (dil sürçmesi, yanlış okuma vs.) kitabın tahmini %20’sini oluşturuyor. Geri kalanı düşler üzerine. Rüyaların nasıl oluştuğu, hangi süreçlerden geçtiği, bilinçaltının veya uyku sırasındaki dış uyarıların rüyayı şekillendirmede ne derece rol oynadığı, rüyanın bilinçaltında mevcut olan vahşi istekleri baskılamanın yollarından biri olduğu, psikanaliz kuramında rüyanın önemi gibi konular üzerinde duruyor. Gayet aydınlatıcı noktalar mevcut. Tabii rüyaları incelerken, anlatırken çok derine girmiyor. Bunun için başka kitapları var. Bu kitapta yaptığı, psikanalizde ve nevrozda düşlerin önemini vurgulamak ve ne ifade ettiklerini çok ayrıntıya girmeden anlatmak.

Eren

14 Aralık 2016 Çarşamba

Niçin?

Nasıl yerine artık "Niçin" diyerek sebeplere inmenin vakti geldi. İskender Öksüz bu kitabında uygulanma alanına yani pratiğe döküyor fikir sistemini. Tarih, yönetim, ekonomi ve devlet bu unsurlar nasıl olmalı veya tanımlanmalı sorunlarıyla boğuşup bilmin ışığında gerçeklere ulaşmaya çalışıyor. Ulaşılan gerçeklerin uygulanabilirliği, dünya üzerindeki sistemlerin karşılaştırılması gerçekleştiriliyor. Üzerinde en çok düşündüğüm bölümler tarih ve ekonomiydi. Bolca örnek, net açıklamalar ve karşıt görüşlerin çarpışmasıyla oldukça faydalı bilgiler oluşmuş. Önceki gönderilerimizde önerisini yaptığımız Ulusların Düşüşü ve bu konuda yazılmış diğer önemli kitaplar da dahil oldukça zengin bir tartışma geçiyor. Bu dört ana unsurun Niçin'ini öğrenmek isteyenler için oldukça güzel olan bu kitabı mutlaka tavsiye ediyorum.


Oğuz